Monetary Policy
Kripto para birimleri, merkez bankalarının birincil işlevi olan enflasyon ve ekonomik faaliyetleri kontrol etmesini tehlikeye atabilir mi ya da herhangi bir oranda işletme planı araçlarını sınırlayabilir mi sorgusunu yapmaktadır. Bu soruya kısaca cevap verilecek olursa, kripto para birimleri ekonomik faaliyetleri tehlikeye atabilir. Döviz rekabeti yeni bir olgu değildir. Avusturyalı iktisat teorisyeni Friedrich August Von Hayek, devlete neden para basma ve düzenleme hakkının verilmesi gerektiğini merak etmiş ve sonucunda “bize kesinlikle sahip olacağımızdan daha iyi veya sahip olacağımızdan daha kötü bir para vermemize yardımcı olmamıştır” gözleminde bulunmuştur. Hayek’in zamanından beri işler oldukça değişmiş ve gelişmiş ekonomilerdeki merkez bankaları, para birimlerinin değerini konrol altına almayı ve enflasyonu ehlileştirmeyi başarmıştır.
Para bir nesne değildir ve doğrusu oldukça hayali olarak da düşünülebilmektedir. Örnek olarak kripto para birimleri dijitaldir, fiziksel olarak basılamazlar. Hayek'in gözlemlediği gibi, “parayı bir ad olarak düşünmek bile yanıltıcıdır. Para, farklı şeylerin değişen derecelerde egemen olabileceği bir özelliği tanımlayan bir sıfat olsaydı, parasal olguların açıklanması için daha yararlı olurdu.” şeklinde açıklama getirmiştir.
Kripto para birimleri kesin ya da değişen bir seviyeye kadar, geleneksel para birimleri ile aynı özelliklere sahiptir ve değişim aracı, ölçü birimi ve değer saklama aracı olarak hizmet sağlamaktadır. Kripto paralar esasında, bir değişim aracı olarak işlev görmektedirler. Para tarihi, yapay olmayan paranın başka örneklerini de sunmaktadır. Luigi Einaudi'nin (1936) belirttiği gibi yüzyıllardır, Charlemagne'den beri, bir “hayali” para olmuş fakat yalnızca hesap birimi olarak hizmet vermiş ve hiçbir zaman günümüzün kripto para birimlerinden farklı olarak değişim aracı olarak hizmet vermemiştir. Dijital ve devlet para birimlerinin benzer özellikleri olsa da devlet para birimi kripto paralarda bulunmayan kendine has özelliklere sahiptir. Merkez bankaları da faiz getiren borçlar (rezervler) ihraç etmekte ve bununla risksiz faiz oranı açısından politika kurmaktadır.
Para politikası, yetkililerin bir ülkenin para arzını ve faiz oranlarını kontrol etmek için oluşturduğu ve benimsediği politika olarak bilinmektedir. Çoğu durumda, bu süreç bir merkez bankası veya para kurulu tarafından yönetilmektedir.
Kripto para birimleri, faiz getiren menkul değerler biçimini almaz ve arzlarındaki büyüme, yeni birimlerin basılmasına izin veren bir algoritma ile belirlenir. Devlet parası, bir temsilcinin sorumluluğunda işlemektedir, temsilci hazine ve vergi toplayarak potansiyel olarak geri alabilmektedir.
Dijital para birimleri ise herhangi bir temsilcinin, aracının sorumluluğunda değildir ve bir mali desteği bulunmamaktadır. Son dönemlerdeki para teorisi eğer merkez bankaları faiz oranlarını belirler ve mali destek ile desteklerse temel nedenler dışında, fiyat düzeylerinde herhangi bir dalgalanmaya neden olmazsa, enflasyonun hedeflenebileceğini göstermiştir. Bu durumlarda devlet para birimi kesin bir değere sahip olmaktadır. Buna karşın, eğer herkes öyle olduğuna inanırsa desteklenmeyen kripto para birimleri değersiz hale gelebilirler. Devlet parasının sahip olduğu ayrıcalıklara rağmen döviz rekabeti tehlikeli bölgelere girebilir. Dijital para birimlerinin yaratmış olduğu zorluğu hem devlet hem de özel paraların aynı likidite sağlayabileceği en uç durum düşünerek anlaşılabilir. Böylesi bir dünyada, değişim aracı olarak hakim olan para “daha iyi” olacaktır, bir başka deyişle getirisi daha yüksek ama enflasyonu daha düşük olan bir para olacaktır.
Kripto para birimlerinin büyümesi yeterince yavaşsa ve aynı zamanda değer kazanmaya devam ediyorsa, işlemler için kolayca daha uygun bir coin haline gelebilirler. Kısaca, devlet parası yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı değerini korurken, değişim aracı işlevini kaybedebilmektedir. Fakat paranın bazı özelliklerinde yaşanan kayıplar riskli olabilir ve devlet para birimini daha fazla sorunla karşı karşıya bırakabilir. Temsilciler, borç sözleşmelerinin neden bu değersiz para birimi ile adlandırılması gerektiğini ve neden bu parayla vergi ödemeleri gerektiğini sormaya başlayabilirler. Bunun sonucunda, devlet ayrıcalığını kaybeder ve para birimi ise iflas etmeye kadar gidebilir. Bunun gibi herhangi bir sorun varsa döviz rekabeti devlet parasının kalitesini arttırmalıdır.
Özel para birimlerinin yerini almaktan kaçınmak için merkez bankalarının daha ve yeterince düşük bir enflasyon oranına ulaşması gerekmektedir. Rekabet güçlerinin daha da güçlü olduğu durumlarda (örneğin, önemli sayıda özel para biriminin varlığında) enflasyonun sınırlarını belirleyen giriş duvarlarının sertliği, katılığı olmaktadır. Olağanüstü ama gerçekçi durumlarda, bu sınırlar çok düşük olabilir ve tam anlamıyla deflasyon gerçekleşmese bile neredeyse göz ardı edilebilir bir enflasyon gerektirir.
Döviz rekabeti, enflasyonu yatıştırmada ve devletlerin tarihsel olarak yatkın olduğu faiz oranlarının ve fiyatların manipülasyonunun önlenmesinde başarılı olabilmektedir. Bu durum, döviz liberalizminin savunucuları tarafından memnuniyetle karşılanır. Likidite talebi doyurulabilir ve işlem piyasalarındaki anlaşmazlıklar ve primler en aza indirilebilir. Hayek, para arzının üzerindeki tekele karşı, “Bu bütün tekellerin kusurlarına sahiptir; tatmin edici olmasalar bile, onların ürünlerini kullanmak gerekmektedir ve hepsinden de önemlisi, bir tekelin hiçbir teşviki olmayan bir ihtiyacı karşılamak için daha iyi olan yöntemlerin keşfedilmesini engeller” şeklinde savunma yapmıştır.
Yaşanan son finansal kriz ise, merkez bankasının parasının gücünün değişim aracının sahipliğinin çok ötesine geçtiğini göstermiştir. Merkez bankaları son çare olarak, ekonominin likidite ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve finansal sistemi daha esnek bir biçimi getirmek için borç verenler olarak hareket etmektedir. Ek olarak ise, düşük enflasyon ve sıfır faiz oranlarının uzun sürmesi, merkez bankaları tarafında şu anda belirlenen enflasyon hedeflerinin çok fazla düşük olduğu aynı zamanda likidite tuzaklarından kaçınmanın yanı sıra, ekonominin “tekerlerini yağlamak gibi” biraz daha enflasyonun belki daha fazla faydalı olabileceği düşüncesini harekete geçirmiştir. Bu sosyal hedefler, yalnızca devlet gibi merkezi bir ihraççı tarafından özümsenebilir ve ideal rekabetçi piyasalarda faaliyet gösterseler dahi, kesinlikle sahipsiz olan özel para pirimi bolluğu tarafından faaliyet göstermezler. İşlemler için dünya çapında bir ağ lehine ulusal sınırların kaybolması gibi dijital para birimlerinin ortaya çıkışı, mevcut merkez bankacılığı için kesinlikle ciddi bir zorluk teşkil etmektedir. Bu nedenle, merkez bankalarının kendi dijital para birimlerini nasıl çıkaracaklarını incelediklerini öğrenmek sürpriz olmamalıdır.
Esas itibariyle para politikalarının amacı, kontrollü enflasyon ve faiz oranları yoluyla ekonomik istikrarı sağlamaktır. Bu tür politikalar daraltıcı veya genişletici olarak ortaya çıkabilir.
Daraltıcı para politikası, nispeten yavaş büyüme oranlarını korumak için bir ülkenin ekonomisini kontrol eden mekanizmayı simgeler. Örneğin, bir merkez bankası, dolaşımdaki para miktarını azaltmanın bir yolu olarak ticari bankalar için faiz oranlarını artırabilir. Azalan para arzı ilerleyen dönemde enflasyon oranının düşmesini ya da sabit kalmasını sağlayabilir.
Örnek olarak, bir merkez bankası veya Federal Rezerv, ticari bankalara devlet tahvilleri ve hazine bonoları satarak daraltıcı para politikası uygulayabilir. Sonunda, ticari bankalar borç verebilecekleri bir miktar kullanılabilir paraya sahip olurlar ve bu nedenle faiz oranlarını yükseltirler. Daraltıcı para politikası enflasyonun yavaşlamasını sağlasa da tüketim ve yatırım oranlarının düşmesi nedeniyle ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir.
Genişletici para politikası ise, para arzını artırarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlayan bir makroekonomik stratejidir. Örnek olarak, merkez bankaları kısa vadeli faiz oranlarını düşürebilir, rezerv gereksinimlerini düşürebilir ve menkul kıymet satın alabilir. Öncelikle, genişletici bir para politikası ekonomik büyümeyi destekler ve işsizliği azaltır. Ayrıca genişletici politika, ihracatın rekabet gücünü artıran ve ekonomiyi yabancılar için daha çekici hale getiren kur devalüasyonu yoluyla da ekonomiye fayda sağlayabilir. Ancak, genişlemeci bir para politikası enflasyon seviyelerini yükseltmektedir.
Rezerv gereklilikleri veya rezerv oranı, merkez bankalarının ticari bankaların nakit olarak tutmalarını istediği toplam mevduatın yüzdesini ifade eder. Rezerv gereklilikleri, ticari bankaların para çekme işlemlerini karşılamak için ellerinde nakit bulundurmalarını sağlar. Merkez bankası dolaşımdaki para miktarını artırmak isterse, ticari bankaların ödünç verebileceği para miktarını artırmak için rezerv oranını düşürür. Bunun aksine, merkez bankası, para arzını azaltmak isterse bankaların rezerv oranlarını artırır.
Esasen, Merkez Bankaları (Federal Rezerv gibi), bir ülkenin ekonomisinde para akışını kontrol etmek için para politikasını bir araç olarak kullanır. Para politikaları önemlidir çünkü bir ekonominin iş döngüsünde patlama ve düşüşler yaratabilirler.
Para bir nesne değildir ve doğrusu oldukça hayali olarak da düşünülebilmektedir. Örnek olarak kripto para birimleri dijitaldir, fiziksel olarak basılamazlar. Hayek'in gözlemlediği gibi, “parayı bir ad olarak düşünmek bile yanıltıcıdır. Para, farklı şeylerin değişen derecelerde egemen olabileceği bir özelliği tanımlayan bir sıfat olsaydı, parasal olguların açıklanması için daha yararlı olurdu.” şeklinde açıklama getirmiştir.
Kripto para birimleri kesin ya da değişen bir seviyeye kadar, geleneksel para birimleri ile aynı özelliklere sahiptir ve değişim aracı, ölçü birimi ve değer saklama aracı olarak hizmet sağlamaktadır. Kripto paralar esasında, bir değişim aracı olarak işlev görmektedirler. Para tarihi, yapay olmayan paranın başka örneklerini de sunmaktadır. Luigi Einaudi'nin (1936) belirttiği gibi yüzyıllardır, Charlemagne'den beri, bir “hayali” para olmuş fakat yalnızca hesap birimi olarak hizmet vermiş ve hiçbir zaman günümüzün kripto para birimlerinden farklı olarak değişim aracı olarak hizmet vermemiştir. Dijital ve devlet para birimlerinin benzer özellikleri olsa da devlet para birimi kripto paralarda bulunmayan kendine has özelliklere sahiptir. Merkez bankaları da faiz getiren borçlar (rezervler) ihraç etmekte ve bununla risksiz faiz oranı açısından politika kurmaktadır.
Para politikası, yetkililerin bir ülkenin para arzını ve faiz oranlarını kontrol etmek için oluşturduğu ve benimsediği politika olarak bilinmektedir. Çoğu durumda, bu süreç bir merkez bankası veya para kurulu tarafından yönetilmektedir.
Kripto para birimleri, faiz getiren menkul değerler biçimini almaz ve arzlarındaki büyüme, yeni birimlerin basılmasına izin veren bir algoritma ile belirlenir. Devlet parası, bir temsilcinin sorumluluğunda işlemektedir, temsilci hazine ve vergi toplayarak potansiyel olarak geri alabilmektedir.
Dijital para birimleri ise herhangi bir temsilcinin, aracının sorumluluğunda değildir ve bir mali desteği bulunmamaktadır. Son dönemlerdeki para teorisi eğer merkez bankaları faiz oranlarını belirler ve mali destek ile desteklerse temel nedenler dışında, fiyat düzeylerinde herhangi bir dalgalanmaya neden olmazsa, enflasyonun hedeflenebileceğini göstermiştir. Bu durumlarda devlet para birimi kesin bir değere sahip olmaktadır. Buna karşın, eğer herkes öyle olduğuna inanırsa desteklenmeyen kripto para birimleri değersiz hale gelebilirler. Devlet parasının sahip olduğu ayrıcalıklara rağmen döviz rekabeti tehlikeli bölgelere girebilir. Dijital para birimlerinin yaratmış olduğu zorluğu hem devlet hem de özel paraların aynı likidite sağlayabileceği en uç durum düşünerek anlaşılabilir. Böylesi bir dünyada, değişim aracı olarak hakim olan para “daha iyi” olacaktır, bir başka deyişle getirisi daha yüksek ama enflasyonu daha düşük olan bir para olacaktır.
Kripto para birimlerinin büyümesi yeterince yavaşsa ve aynı zamanda değer kazanmaya devam ediyorsa, işlemler için kolayca daha uygun bir coin haline gelebilirler. Kısaca, devlet parası yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı değerini korurken, değişim aracı işlevini kaybedebilmektedir. Fakat paranın bazı özelliklerinde yaşanan kayıplar riskli olabilir ve devlet para birimini daha fazla sorunla karşı karşıya bırakabilir. Temsilciler, borç sözleşmelerinin neden bu değersiz para birimi ile adlandırılması gerektiğini ve neden bu parayla vergi ödemeleri gerektiğini sormaya başlayabilirler. Bunun sonucunda, devlet ayrıcalığını kaybeder ve para birimi ise iflas etmeye kadar gidebilir. Bunun gibi herhangi bir sorun varsa döviz rekabeti devlet parasının kalitesini arttırmalıdır.
Özel para birimlerinin yerini almaktan kaçınmak için merkez bankalarının daha ve yeterince düşük bir enflasyon oranına ulaşması gerekmektedir. Rekabet güçlerinin daha da güçlü olduğu durumlarda (örneğin, önemli sayıda özel para biriminin varlığında) enflasyonun sınırlarını belirleyen giriş duvarlarının sertliği, katılığı olmaktadır. Olağanüstü ama gerçekçi durumlarda, bu sınırlar çok düşük olabilir ve tam anlamıyla deflasyon gerçekleşmese bile neredeyse göz ardı edilebilir bir enflasyon gerektirir.
Döviz rekabeti, enflasyonu yatıştırmada ve devletlerin tarihsel olarak yatkın olduğu faiz oranlarının ve fiyatların manipülasyonunun önlenmesinde başarılı olabilmektedir. Bu durum, döviz liberalizminin savunucuları tarafından memnuniyetle karşılanır. Likidite talebi doyurulabilir ve işlem piyasalarındaki anlaşmazlıklar ve primler en aza indirilebilir. Hayek, para arzının üzerindeki tekele karşı, “Bu bütün tekellerin kusurlarına sahiptir; tatmin edici olmasalar bile, onların ürünlerini kullanmak gerekmektedir ve hepsinden de önemlisi, bir tekelin hiçbir teşviki olmayan bir ihtiyacı karşılamak için daha iyi olan yöntemlerin keşfedilmesini engeller” şeklinde savunma yapmıştır.
Yaşanan son finansal kriz ise, merkez bankasının parasının gücünün değişim aracının sahipliğinin çok ötesine geçtiğini göstermiştir. Merkez bankaları son çare olarak, ekonominin likidite ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve finansal sistemi daha esnek bir biçimi getirmek için borç verenler olarak hareket etmektedir. Ek olarak ise, düşük enflasyon ve sıfır faiz oranlarının uzun sürmesi, merkez bankaları tarafında şu anda belirlenen enflasyon hedeflerinin çok fazla düşük olduğu aynı zamanda likidite tuzaklarından kaçınmanın yanı sıra, ekonominin “tekerlerini yağlamak gibi” biraz daha enflasyonun belki daha fazla faydalı olabileceği düşüncesini harekete geçirmiştir. Bu sosyal hedefler, yalnızca devlet gibi merkezi bir ihraççı tarafından özümsenebilir ve ideal rekabetçi piyasalarda faaliyet gösterseler dahi, kesinlikle sahipsiz olan özel para pirimi bolluğu tarafından faaliyet göstermezler. İşlemler için dünya çapında bir ağ lehine ulusal sınırların kaybolması gibi dijital para birimlerinin ortaya çıkışı, mevcut merkez bankacılığı için kesinlikle ciddi bir zorluk teşkil etmektedir. Bu nedenle, merkez bankalarının kendi dijital para birimlerini nasıl çıkaracaklarını incelediklerini öğrenmek sürpriz olmamalıdır.
Esas itibariyle para politikalarının amacı, kontrollü enflasyon ve faiz oranları yoluyla ekonomik istikrarı sağlamaktır. Bu tür politikalar daraltıcı veya genişletici olarak ortaya çıkabilir.
Daraltıcı para politikası, nispeten yavaş büyüme oranlarını korumak için bir ülkenin ekonomisini kontrol eden mekanizmayı simgeler. Örneğin, bir merkez bankası, dolaşımdaki para miktarını azaltmanın bir yolu olarak ticari bankalar için faiz oranlarını artırabilir. Azalan para arzı ilerleyen dönemde enflasyon oranının düşmesini ya da sabit kalmasını sağlayabilir.
Örnek olarak, bir merkez bankası veya Federal Rezerv, ticari bankalara devlet tahvilleri ve hazine bonoları satarak daraltıcı para politikası uygulayabilir. Sonunda, ticari bankalar borç verebilecekleri bir miktar kullanılabilir paraya sahip olurlar ve bu nedenle faiz oranlarını yükseltirler. Daraltıcı para politikası enflasyonun yavaşlamasını sağlasa da tüketim ve yatırım oranlarının düşmesi nedeniyle ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilir.
Genişletici para politikası ise, para arzını artırarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlayan bir makroekonomik stratejidir. Örnek olarak, merkez bankaları kısa vadeli faiz oranlarını düşürebilir, rezerv gereksinimlerini düşürebilir ve menkul kıymet satın alabilir. Öncelikle, genişletici bir para politikası ekonomik büyümeyi destekler ve işsizliği azaltır. Ayrıca genişletici politika, ihracatın rekabet gücünü artıran ve ekonomiyi yabancılar için daha çekici hale getiren kur devalüasyonu yoluyla da ekonomiye fayda sağlayabilir. Ancak, genişlemeci bir para politikası enflasyon seviyelerini yükseltmektedir.
Rezerv gereklilikleri veya rezerv oranı, merkez bankalarının ticari bankaların nakit olarak tutmalarını istediği toplam mevduatın yüzdesini ifade eder. Rezerv gereklilikleri, ticari bankaların para çekme işlemlerini karşılamak için ellerinde nakit bulundurmalarını sağlar. Merkez bankası dolaşımdaki para miktarını artırmak isterse, ticari bankaların ödünç verebileceği para miktarını artırmak için rezerv oranını düşürür. Bunun aksine, merkez bankası, para arzını azaltmak isterse bankaların rezerv oranlarını artırır.
Esasen, Merkez Bankaları (Federal Rezerv gibi), bir ülkenin ekonomisinde para akışını kontrol etmek için para politikasını bir araç olarak kullanır. Para politikaları önemlidir çünkü bir ekonominin iş döngüsünde patlama ve düşüşler yaratabilirler.